31 Aralık 2008 Çarşamba

8miş 9muş....

"o blog hayatımın rengi" demiştim geçenlerde kardeşimin tatlı nişanlısına buradan bahsederken.
düşünüyorum da, gerçekten öyle.
2008miş, 2009muş çok da derdim değil hani.
ben yeni yıllara pek de "laylay loom" modunda girmem nedense içimde.
ama,
siz,
yani sen, sen, sen, sen, sen, sen, sen.....
hepiniz.
iyi ki,
iyi ki varsınız hayatımda.
hadi bu da yeni yıl kartınız olsun.
dolfinim gibi gerçeğini atamadım ben ama,
bunu kabul edin dilerseniz.
dişlemeyin kalemi
bitmesin silginiz
kırılmasın ucunuz
kalemtraşlar falan da bitirmesin sizi
pırılpırıl olsun tüm yıl
tüm hayat.
kutlu olsun 8)



26 Aralık 2008 Cuma

rezil olmak mühim değil, canım sağolsun 8)

kardeşin tatlı nişanlısıyla yazışıyoruz geçen.
kafamı cama vurdum çok kötü, görmedim, hayatım geçti gözümün önünden film şeridi gibi valla dedi.
nasıl iyi anladım onu.
neden mi?
buyrun:

aylardan bir ay, yıllardan bir yıl, kızılaydayım, sel ile buluşucaz, evli değiliz daha.
vakit geçirmem lazım.
kızılay gima yakınındayım, içeri gireyim bari dedi.
gimanın giriş kat kozmetik mozmetik...
ben cam kapıya yaklaşırken, kapının yanındaki cam vitrinde bir resme ilişti gözüm.
aman o ne!
gömleğinin tüm düğmeleri açık bir erkek şahaseri.
edeleler olanca ihtişamıyla ortada
kot var üzerinde
düğme açık (canlandırma içün bakınız alper)
boxer lastiği görünüyor.
bizim yakışıklı da böyle bir kilomerte uzaktan seçilen kirpikleri ve koca buğulu gözleriyle ööööle bakıyor insanın yüzüne yüzüne.

şimdiii.
sorarım size ey xx camiası.
allahtan reva mıdır bu koccaman afişi, bir cam kapının yanına yapıştırmak?
hı?
sorarım, reva mıdır?
sonra ne oldu söyliyim ben size.
ben "aman o neymiş, maaaşallaaaaa" diyerek ve gözüm reklam afişinde olmak üzere kapıya yürümeye devam edince, yürüdüğüm kapı da gayet şeffaf bir cam kapı iseee.....
yaaa... yaaa...
aynen tahmin edeceğiniz gibi işte.
benim kafa, sol yanak (zira resim sağ taraftaydı), sol omuz, diz vs...
hasılı ben komple...
cam kapıya girdim.
ama ne girme.
bir an kafamda yıldızlar uçuştu,
hatta o çocukceğizi bile karşımda gördüm sandım.
bi sarsıldım, bi uyuştum, bi bozuldum.
cam kapının diğer tarafındaki kozmetik standı kızları kahkahaya boğuldu.
esasında ben de kendime gülecem gülmeye ama,
acayip canım yandı.
yine de cam kırılmadı diye şükrettim.
zira duvar gibi kalın bir cam kapıya girmekten daha beter bişey varsa,
o kapının kırıkları ile birlikte sana girmesidir kanaatimce.
ne kapıda ne ben de kırık çatlak matlak olmadığına kanaat ettikten sonra,
hafif bir tebessümle reyon kızlarına selam verip,
göz ucuyla yakışıklıya son bi kesik daha atıp
uzaklaştım oradan.
dürüstlük abidesi bir şahıs olarak
sel ile buluşunca biraz mızıldadım tabi.
cam kapıya girdim diye.
hadi bunu söylediğinle kal, sebebi söyleme dimi!
yok ben sebebi de anlatıp sel'in sabrını sınadım elbet.
neyss..
hasılı kızceğiz cama girdim deyince kafamda ve kalbimde bir yer sızladı da,
onu diyim dedim
8))
not:iki gündür gıcık bi eğitimdeyim.
blog mesaisini aksatıyorum biraz ama....
piyangodan bi para çıksın.
part time değil, full time blogistanda takılmaya niyetliyim 8)
sıtkım sıyrıldı bu işlerden beee...
dur öpiym de gidiym.

dünden mevzular

iş çıkışı evde buluştuk.
bi arkadaşın evinde.
kız-kıza.
ev sahibi-5 yaşındaki kızı, ben ve diğer arkadaş.
4 adet xx 8)
pizzalar, kolalar, sıcak şarap.
çok özlemişim.
çok güldüm.
çok iyi geldi.
önce:
barbi bebek cinsi şeylerle oynadık.
çok eğlenceli.
zaten bizim zamanımızın barbileri gibi değil ki.
yeni yeni bişeyler çıkmış.
wingsler, mariposalar.
böyle kanatlı kanatlı bişey bunlar.
allahım nasıl güzel, nasıl havalı, nasıl şıklar.
Derin'in bir oyuncakçı kadar oyuncak barındıran odasında yere oturmuş bebeklerle oynayan 3 kadın! çok eğlenceliydi.
banyo sonrası, derin uyudu, yalnız kaldık sıcak şarapla.
sonra:
kadın sohbetleri.... 8))
konu nereden açıldıysa sarhoşluktan açıldı.
hah! şuradan açıldı bi dakika:
bu akşam bizim şirketin yılbaşın partisi var, sınırsız içki konulu.
zaten bu akşam katılmamız gereken bir nişan var, katılamayacağım ama, olmasa da katılmazdım.
bir proje bitiş kutlamasında en son, sarhoş olduğumu hatırladım da.
yok dedim, şirket ortamında bir daha mı, tövbe..
hayır bir de her an herkes tarafından çekilen fotolarla belgeleniyor ya her halin!
misal benim ters ışık kurbanı olarak verdiğim pozlar, hiç tanımadığım ya da sadece "günaydın" deyip kibar kibar gülümsemek suretiyle medeni bir ilişki kurduğum insanların resim dosyasında.
şöyle ki:
iş çıkışı gidilen bir kutlama.
haliyle en spor günlük kıyafetlerleyiz.
benim altımda bi kot, üzerimde ise gayet mazbut v yaka, truvakar kol, siyah bir triko.
zerre kadar falso yok .
yok'tu yani.
gel gelelim ertesi günkü resimlerde ne görüyoruz?
siyah trikonun altından -gayet münasebetsiz yerde sırıtan- siyah-gri leopar desenler!
rezillik.
parıl parıl!!
o kadar şaştım ki anlam veremedim.
içimdeki çamaşırın deseni olduğu gibi bluzun üzerinde.
aksi gibi düz siyah giymemişim.
e ne bileyim canım, ince değil ki üzerimdeki bluz.
mümkün değil renk göstermesi.
ama göstermiş işte patlayan flaşlar sağolsun.
milletle sarmaş dolaş elde şarap kadehi şuh şuh bakan ben ve bluzun üzerinde leopar desenli sütyen!!!
yok bi daha sana şirket partisi!!!
neyse, dedim ya zaten akşam bi nişana gidicez.
o da ayrı mevzu.
tanımıyorum insanları.
sel'in iş yaptığı birileri, arkadaş durumundalar.
çocuklardan nişanlanacak olan ve abisi ile samimiyeti çok sel'in.
ama ben görmedim hiç.
sel özellikle uzak tutuyor 8)
bir keresinde sel'in ekranında masa üstü benim resim duruyormuş.
bu çocukceğiz de görüp "aaa.. abi kim o?" demiş.
sel'de "EŞİM!" diyip kapatmış konuyu 8)))
dediğine bakılırsa ondan sonra bu çocukceğiz sık sık "abi sen de al yengeyi, ben de benim hatunu alayım çıkalım bi akşam" falan dermiş.
e o da kız arkadaşıyla gelecek işte niye art niyet arıyorsun dediğimde:
-ne kız arkadaşı yaaa, takılıyo günlük, alıp gelecek birini, maksat seni görmek, diyerek reddetmişti beni.
ben de viktorya sikrıt kızıyım ya!
adam kepçe kulaklı cüce meraklısıysa onun sorunu değil mi bu!
neysss..
işte şimdi bu arkadaşın kardeşi nişanlanıyor.
davet etmişler, icabet etmek şart.
sel biraz huylu.
kendi masalarına oturtmuşlar bizi, diye bir hinlik arıyor 8)
gülüyorum.
akşam eğlenceli geçecek gibi hissediyorum 8)))
neyse, ne diyordum:
yok, bişey demiyordum galiba.
öyle yani.
özetle dün kızlarla çok eğlendim
bugün de eğlenirim umarım.
8)

24 Aralık 2008 Çarşamba

makamlar



fazla bilgi göz çıkarmaz diyerekten:

Rast makamı: İnsana sefa(neşe, huzur) verir. (hani birine "rast"layınca mutlu olursun, neşelenirsin gibi mi?)

Rehavi makamı: İnsana beka (sonsuzluk fikri) verir. (daha ziyade rahavet verecekmiş gibi ama..eh sonsuzluğu düşününce de bi rehavet basıyor tabi.)

Küçek makamı: İnsana hassasiyet ( duyarlılık ) verir. (kimilerinin fırfırlı etek giyip oynasayı geliyor galiba. duyarlılık falan.. hassasiyet... etek sembolü anlam kazandı bak şimdi. )

Büzürk makamı: İnsana havf ( çekinme, sakınma duygusu) verir. (eh normal. isme bak! insan bi çekinir haliyle.)

İsfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti ve güven hissi verir. (bi iran şehri aynı zamanda. bu vesileyle hatırlamış olalım zamanında başkent olduğunu ve tarihinin yontma taş devrine kadar uzandığını)

Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir. (ayrıca bi sorgulama, bi agresiflik, bi dayılanma... "nevaa lan!" şeklinde kafa tutma. bilemiycem. çok lezzetli gelmedi. damak tadıma uygun değil 8)

Uşşak makamı: İnsana gülme ’dilhek’ verir. (eşşek değil, eşek o bikere. uşşak değil uşak olmalı. evet insana iyi gelir muhtemelen. komik bi uşşak ise daha da güldürür)

Zirgüle makamı: İnsana uyku ’nevm’ verir. (insana uyku veren bişeyin adı böyle mi olmalı yahu! kafana takılır, içinden söyler durursun, uyku muyku hak getire sonra. söyle bak: zirgüle-zirgüle.)

Saba makamı: İnsana şecaat (cesaret, kuvvet) verir. (madem öyle savaşlarda bunu çalsınlarmış dedim baktım neler var diye. ilahi çıkıyor. aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni.. sonuç:bana bi cesaret gelmedi vallahi)

Buselik makamı: İnsana kuvvet verir. (saba ile buselikten birer ölçü dinledin mi, kimse duramaz önünde artık. [mfö'ye de selam olsun.])

Hicaz makamı: İnsana tevazu (alçak gönüllülük ) verir.(kulağında bu makamdan müziklerle yaşaması gereken insanlar tanıyorum. hicap makamı da olsaymiş keşke)

Hüseyni makamı: İnsana sulh ( sükunet, rahatlık) verir. (adı bile etkili. bende bi sükunet oluştu bak. aha da sustum)

beyaz

bembeyaz oldu ankara.
son günlerin sıkıcı gri havasından sonra iyi oldu bu.
içimiz de ferahlasın =)
bir de bilgilendirme:
otobüs firmalarımızın mutaassıplık konusunda gitgide kendini geliştirdiğini gördükçe gözlerim yaşarıyor.
cuma akşam ben gitsem mi gitmesem mi diye düşünürken kardeş kendine yer ayırtmıştı bir firmadan.
sonra arayıp "ben de geliyorum, iki bilet al" dedim.
firmayı arayıp yan koltuğunu da benim için almak üzere bir bilet daha ayırtmak istemiş.
isim sormuşlar, adımı ve eski soyadımı söylemiş. zaten her ikisini de kullanıyorum.
amaaaa...
olmaz! demiş yetkili.
bay yanına bayan vermeyiz.
nasıl ya! demiş bizimki.
aynı soyadı, baksanıza.
olmaz demiş namus bekçisi özel ödüllü firma yetkilisi
bay yanına bayan olmaaazzz! veremeyiz!
başka zaman olsa uğraşacak olan kardeş, o psikolojide olmadığından uzatmamış.
tamam demiş, yan koltuğu da kendime alıyom, yaz adımı.
8)))
hey allahım yaaa.

23 Aralık 2008 Salı

acı

sicim gibi iniyor yağmur.
çimenlerin üzerinde annemle yanyana ayakta duruyoruz.
ıslanıyor olmamız gerek ama pek fark etmiyoruz.
'babanı göremedim' diyor.
bir kaç metre ileride kümelenmiş küçük kalabalığın arasında önde duran babamı, hemen yanında eli onun sırtında duran kardeşimi görüyorum.
yağmur ciddi biçimde hızlanıyor, ıslanıyoruz.
'oradalar' diyorum anneme.
babam ve kardeşim kalabalığın ortasındaki kazılı kısmın yanındalar. babamın üzerinin çamur olduğunu fark ediyorum. kardeşim eliyle babamın üzerini siler gibi. aslında amacının çamuru temizlemek değil, babama dokunuyor olmak olduğunu biliyorum.
üzerindeki yeleğin yağmurdan koruduğu sırtının aksine, kolları ıslanıyor. başka zaman olsa dert ederdik diye düşünüyorum.
şimdi ise dert ettiğimiz sadece ıslanan yüzünün sebebi olan 'yağmur'.
geride duruyoruz annemle.
yağmur sessiz ama şiddetli yağarken Side'de, etrafa bakıp, bu sahneye ne kadar uygun diye düşünüyorum.
sonra gözlerim yine kalabalığın arasında babamı arıyor. görüyorum.
herkesten alçakta, ayakta duruyor.
omuzları sarsılıyor.
yüzünü göremiyorum ama biliyorum ki gözyaşları onu bu yağmurdan çok daha fazla ıslatıyor.
hem yağmurdan hem ağlamaktan ıslanıyor yüzüm.
aklımdan iki şey geçiyor.
iki şey için şükrediyorum.
biri, hayatta ve yanımda olduğu için.
diğeri, kardeşim yanında olduğu için.
babam herkesten alçakta ayakta duruyor mezarın içinde.
kardeşim ve birkaç kişi elini kolunu tutup çıkartıyorlar oradan.
kardeşimin yüzünü görüyorum, ağlıyor.
ıslak yüzünde kocaman gözleri kıpkırmızı.
onun canını da, benim olduğu gibi, babamın acısını hissetmek yakıyor.
***
51 yıl dedi annem.
dün hesapladı da, 51-52 yıldır beraberlermiş. kardeşten öteydiler tabi ki.
öyleydi.
ihsan amca babamın 50 küsur yıllık arkadaşıydı, ben kendimi bildim bileli var olan.
farklı sebeplerle farklı ortamlarda tanıştığı onlarca arkadaş içinde, ihsan amca 'tek adam'ıydı.
can dostu!
birbirlerinin her şeyini bilen, her şeyini paylaşan, hatta babamın dediği gibi bir üçüncü kişinin asla duymayacağı şeyleri, en yürekten geçenleri paylaşan iki kişiydi onlar. ne babam için bir başkası vardı, ne ihsan amca için bir başkası. 66 yıllık hayatlarının 50 küsur yılında vardılar birbirleri için.
hastaydı.
son zamanlarda ağırlaşan biçimde hastaydı ihsan amca.
antalyadaki evlerini kapatıp istanbula gitmişlerdi o yüzden.
babamla her gün düzenli olarak yaptıkları yürüyüşler, düzenli telefon konuşmalarına dönmüş, biraz toparlanayım da, bi otel ayarlayıp bir hafta tatil yapalım yine hayaline bırakmıştı yerini.
olmadı.
durumunun iyi olmadığını söyleyince kardeşi, babam atlayıp gitti istanbula.
"bilmemkimler arabayla geliyorlarmış da birkaç gün için, madem öyle ben de gelip göreyim hazır araba geliyorken dedim" diye yalan söyledi ihsan amca'ya. "bi son kez görmek için" diye düşünse de söyleyemezdi ya.
"nefes darlığı var, zor konuşuyor, yorulma şimdi, konuşuruz sonra diyordum ama yine de anlatıyordu" dedi. kimseye diyemeyeceklerini yine kardeşinden yakın bildiği babamla paylaşmıştı zor konuşurken bile.
zordu.
onun için de, onu son görüyor, son kez konuşuyor olabileceğinin farkında olan babam için de.
***
cuma akşamı iş çıkışı aldık haberi.
aslında beklediğimiz haberi.
ihsan amca yoktu artık.
kardeşle konuştuk.
"gidiyorum ben antalyaya" dedi.
"ihsan amca'yı side'ye defnedeceklermiş yarın, babamın yanında olmak lazım. başka ne zaman yanında olucaz ki, böyle başka günü olmayacak, tek adamı vardı, o gitti."
haklıydı.
elbette ihsan amca için çok üzgündüm ama babamın hissettiklerini düşününce içim yanıyordu.
orada olmamız biraz oyalayacaksa bile, biran kafasını dağıtacaksa bile yeterdi.
haklıydı.
cuma gece otobüse atlayıp gittik antalyaya beraber.
iyiki de gittik.
side'nin o film sahnelerini andıran, küçük, yeşil, sakin mezarlığında, gökten deli gibi yağmur inerken, ihsan amcayı koydukları mezarda babam ayakta durur ve içi yanarak ağlarken, onun kolunu tutan kardeşim olduğu için huzur duydum.
tanımadığımız insanların babama "siz misiniz? adınızı o kadar çok duyduk ki, sizi o kadar çok severdi ki...." dediklerini duydum.
öz kardeşinin "siz kardeşten yakındınız, bizden yakındınız siz" dediğini duydum.
baş sağlığı dilemek için babamı aradıklarını, ona seslendiklerini duydum.
ihsan amcanın öz kardeşi ve oğlunun yanında, cenaze sahibinin babam olduğunu gördüm.
anlatılması zor bir dostluğun bir ömür sonra bitişini gördüm.
**
babam çocukluğunu kaybetti bu hafta sonu.
çocukluk arkadaşını
tek adamını
erkek kardeşini
can dostunu kaybetti.
"onun arkasından okumak bana nasipmiş" dedi.
ben içimden "çok şükür" dedim.
o kapanan bir dönemine ağladı, yeri dolmaz kaybına,
biz biraz da onun acısına...
**
bu hafta sonu bir cenazedeydim özetle.
yanındaydım babamın, birşeyler koparken kalbinde.

19 Aralık 2008 Cuma

şarkılar ve kokular

zamanda yolculuk kapsülleri beynimin.
özel bir şarkı.
birine, bir döneme, bir duyguya ait.
duydum mu, hooop binip gidiyorum o ana.
içim böyle yoluk yoluk.
görme, duyma gibi duyularım bu zamanda.
ama kokular, hisler o andaki gibi.
bölünüyorum.
mary hopkin - those were the days
o kapsüllerden biri.
yine denk geldim.
zira denk gelince dinliyorum, özellikle açıp dinlemişliğim pek azdır, çok hızlı döndürüyor beni bir zamana...
işte denk geldim.
o kadar da severim ki.
o kadar....
neyse,
yapmakta olduğum işi bıraktım.
yapacağım ilk iş blog sayfasını açmak ve bu satırlara yazmaktı bana hissettirdiklerini.
evet evet..
kor bir aşktan bahsediyorum.
ama,
kapsül zamanımıza ışınlandı bir anda.
ne hissettiğimi, bildiğim kelimelerle, zaten anlatamazdım ya,
o girişime de gerek kalmadı.
dedim bari boş kalmasın sayfa.
neye niyetlenip, neden vazgeçtiğimi yazayım.
şarkılar ve kokular.
geçmişe gidivermek fiziken de bu kadar kolay olsaydı keşke.
öyle işte....

16 Aralık 2008 Salı

erotizm


19. yüzyılın en erotik resmi olduğuna karar verilmiş yukarıdaki resmin.
fransız ressam İngres tarafından yapılan Türk Hamamı adlı bu tablo, yüzyılın en açık erotik resmiymiş ve ressam bu resmi 82 yaşındayken yapmış.
ben de, yemedim içmedim -valla bak canım okuyucu, öğle tatilindeyiz, gidip yemek yiyor ve aaamaaann ne yazıcam diyor olabilirdim-resmin düşündürdüklerini paylaşayım dedim şuracıkta.
şimdi:
*öncelikle bunun türk hamamından ziyade, ressamın hayalinde oluşturduğu bir osmanlı haremi görüntüsüne uyduğu fikri var bende, ki o da hatalı bir görüntü zaten.
ressam dede -eh artık çoktan öte tarafta istirahattedir kendisi- zaten bu resmi yaparken 82 yaşındaymış. artık gençlikte ne yaşadı, neler yaşadı ya da yaşamayı hayal etti bilinmez ama, belli ki aklının bir köşesinde "harem" hayali yer etmiş.
*neden hamam değil de harem diyorum, çünkü hamamı hamam yapan sudur. bakıyoruz resme dikkatlice, ne hatun kişilerde ıslaklık, ne mekanda buhar var. kenarlarda kurna yok. tas, sabun, lif, kese hak getire eğer gözümden bişey kaçmadıysa. ha, geri planda ortada göbek taşı gibi bişey var ama, bence delil yetersiz.
*neyse, hamam veya harem o beni ilgilendirmez. (esasında harem de öyle olmaz ki. bunak ressam cümle hatun kişilerin haremde anadan üryan dolaştığını hayal ediyordu belki ama, harem denilen yer gayetle mazbut bir yaşam alanıydı diyesim var ama uzatmak gelmedi içimden) resme odaklanayım dedim.
*hatunlar peynir kıvamında maaşallah. arap bacıları çıkartırsak, diğerleri süt gibi. gün ışığı görmemiş tombul vicutlar ağda marifetiyle pürüzsüzleştirilip parlatılmış gibi. ikon mudur, ikona mıdır, ikoncan mıdır ne karın ağrısıysa, hani eda mı, sürayya mı bi kadın var ya, bodrum plajlarında kendini güneşe veren, bi deri bi kemik sıska vücuduyla kararacam diye bekleyen; hah işte ondaki seksapel anlayışıyla bunlardaki seksapel anlayışı gece ile gündüz gibi.
*ön taraftaki, kolunu kaldırmış baygın bakan hatunun hemen arkasındaki iki hatun kişiden başlıklı olanı diğerinin göğsünü avuçlamış. resim genelinde tacize uğrar durumda olan tek hatun kişi o. bu durumda 82'lik ressamın kendini resimde hayal edip, yapmak istediği şeyi de yine resim yoluyla ifade etmiş olabileceği fikrinden hareketle, en beğendiği kızın o olduğu çıkarımında bulunmak beni manyak statüsüne sokar mı acaba?
*kahveler içilmiş. orası hamamsa, o sıcakta kahve yerine soğuk şerbet içmek, kahveyi ise yıkanma faslı bittikten sonra, soğukluk denen bölümde, dinlenirken içiyor olmak daha mantıklı olmaz mıydı?
*tacize uğrayan ve hiç de şikayetçi görünmeyen hatunun arkasında saçları parfümlenen bir mahsun güzel kızceğiz var. acaba özel bir akşama mı hazırlanıyor?
*göbek taşı olduğunu var saydığımız kısımda oturan diğer mahsun güzele gelince; ortamda su yoksa, soğuk su da yoktur demektir. (zekamla gurur duydum bi an) ve o göbek taşı soğuk suyla ıslatılmazsa oturan mahsun güzeli kaideden pişirir maazallah, burdan bana ter bastı.
*onun arkasında ise balerin olma hayali kuran bir çıplağımız resmedilmiş, ellerinde ne var anlayamadım. anlayan bi söylesin bi zahmet, merak ettim.
ve,
kusuruma bakmazsanız sayın ve sevgili kari'lerim, analizlerimi burada kesmek zorunda kalıyorum. şöyleki:
malum öğlen tatilindeyiz. ve benim ekranımda koccaman bir şekilde bu resim açılıp duruyor. cıbıl cıbıl hatunlara dikkatli dikkatli bakıyorum. odada hali hazırda bulunan 2 erkek arkadaş sapık olmadığımı biliyor olsalar da, (ki onlar da bu blogculuk olayından bi haber olduklarından şüpheye düşebilirler, insan hali) dışardan gelip geçen şirket ahalisi habire ekranımda popo-göbek-meme görmekten işkillenebilir. resmin bütününe baksan bi türlü, küçültüp tek bir kısma odaklansan başka türlü. zaten kriz mriz, bahane arıyor şirketler. sapıktı-kovaladık diye bir gerekçeyle işten atılmamı siz de istemezsiniz biliyorum.
o sebeple bu pek mühim analiz yazıma son verirken.....
aaa. bi dakka yav,
şu özel geceye hazırlanan, saçları parfümlenen kız, bildik birine benzemiyor mu? bi dikkat edin yüz ifadesine?
önemli hatırlatma: isterseniz evde dikkat edin. zira resme odaklanıp uzuuuun uzuuun bakarken yakalanırsanız, işsiz kalma ihtimali olan tek sanatsever ben olmayacağım.
üperim,
kalin saglikle...

15 Aralık 2008 Pazartesi

yok esas yazı bu değil ama aklıma geldi de ondan bi not edeyim dedim

"ilişki" kelimesinin ilişmekten geldiğini aniden fark ettim de 8)
bana ilişme diyorsun mesela birine, haliyle bi ilişkin olmuyor.
ama ilişki kurduğun insanların hepsi sana ilişmiş oluyor.
bu durumda "iletişim" kelimesini "ilişim" olarak kullanmak mantıklı olur mu?
hayır bana neyse?

12 Aralık 2008 Cuma

özet


antalya rengarenkti.

ne güzeldi.
yaz mevsimi bitmiyor mu orada?
çiçekler hiç solmuyor mu?
sıcak, ışıl ışıl, rengarenk...
gittik.
geldiiik....
8)

6 Aralık 2008 Cumartesi

aman da haber vermeden gidemezmiş....

diye sevin beni 8)
sel az sonra gelecek.
kardeşle tatlı nişanlısı da hazır.
ben de.
geliyoruz biz dedik bizimkilere.
antalya yolları yine arşınlanacak.
zaten iş güç sıkıntı yoğunluk falan...
insanın canı kıytırık mola yerlerinde çay içmeyi bile özlüyor.
neyse yani.
mevzu bu.
yazacak başka bi konum da yok.
o sebeple "aman da haber vermeden de gidemezmiş" diye sevin beni.
zaten sebepsiz bi başım ağrıyor.
sel ve bizimkiler gelene kadar geçirecek bişey bulayım.
çok bi öpiym hepiniz.
hem huzurlu hem neşeli geçsin bayramı herkesin.
8)

4 Aralık 2008 Perşembe

kabak tatlısı sorunsalı

Yapması en kolay tatlılardan biri olan (yani. öyle görünüyor.) kabak tatlısı, bir de pek sevdiğim bir tatlı olması sebebiyle ayrı bir öneme sahiptir gözümde.
Düşünün, hem çok severim, hem yapması kolay.
(Kendime ara not: kabak tatlısı kabağı da meyve değildir de sebzedir değil mi? o halde sebzeden yapılan diğer tatlılar nelerdir bi araştır. Bakarsın onları da seviyorumdur)
madem öyle bir kabak tatlısı yapayım dedim.
Kabağı aldık. Pazarcı 750 gr dedi. Dilimlenmiş pişirilmeye hazır hale getirilmiş şahane kabak.
eve geldik.
Önce sel ile anlaşmazlığa düştük.
Ben annemin yaptığı kabak tatlısını seviyorum, o babamın.
Fark ne?
Tadı!
Annemin kabak tatlısı tatlı. Hafif karamelize olmuş dibiyle, yemeğe doyulmaz. Ne ağda, ne haşlama.
Babam daha az tatlı sevdiği için, onun müdahale ettiği kabak tatlısı ise, hafif tatlı, yumuşak bir kıvamda.
Ben tatlıyı annemin sevdiği gibi seviyorum.
Sel babamın sevdiği gibi.

Şimdi,
Kabak tatlısı yapıcaz ya, bir arayıp sorayım dedim, ne ka şeker koyaciz buna. zaten yapılacak tek şey o. Başka bir iş gerektirmiyor şahane tatlı. şeker koy, pişir.
Dedim bi annemi arıyım.
Sel dedi babanı ara.
Annemi,
Babanı...
Derken sel babamı aradı.
Dedi büle büle. Büleyken büle.
Babamla konuştuk, sonra o anneme yönlendirdi, annemle konuştuk. (zira babamda aslında ne kadar şeker konulduğu bilgisi yok, annemin koyduğu şekerin yarısının konulması gerektiği bilgisi var)
Neyse,
Biraz annemden biraz babamdan.. (Fakat anneminkine epeyce yakın bir ölçüde) döktüm şekeri üstüne.
Bekledi biraz sulandı.
Sonra ocağa.
Pişti.
Hem ne pişmek.
Süper.
Tam ağzıma layık.
Üstelik sel de beğendi. (yalan söylemediyse...)
Bayıla bayıla yedik ayıptır söylemesi.
Elimize sağlık.
Sonra,
Geçenlerde yine bir kabak tatlısı yapasım geldi benim.
E daha önce de layıkıyla yapıp becermişim madem. Alıp bir kabak yapalım dedim.
Aldık.
Aynı ölçü de, aynı biçimde pişirdim ben onu.
Sonuç:
Kabak esanslı ağda!
Rezil.
Tadının nasıl olduğunu anlamak için önce bir zahmet tenceredeki taşlaşmış ağda içinden çıkartabilmek gerekti.
Bir kısmı çıktı, tadına bakıldı. E fena da değilmiş yav dendi. %70lik bir kısmı ise tencerenin dibinde koruma kalkanı oluşturmuş biçimde duran ağdanın içinden çıkartılamadı.
ne kadar zorladıysam da, ne ağda bıraktı kabak dilimlerini, ne tencere.
zaten şöyle ifade edeyim:
tencere dibindeki şeffaf kısıma çatalın arkasıyla vurunca tak tak diye ses çıkıyordu. kimi kabak dilimleri bu 'şey'in içindeydi.
hayret içindeyim.
aynı ölçüde kabak almıştık.
aynı bardakla ve aynı sayıda şeker dökmüştüm. döktüğüm şeker de aynı kavanozun içindeki aynı şekerdi.
nası yaaa.....
kabak tatlısı hakkında bütün bildiklerim (ki sadece bir sefer yapıp, becermiş olmanın getirdiği tecrübecikti) yerle yeksan oldu.
tencereden kurtarabildiğimiz üç beş parça pinçik kısmı ağzımıza attık.
kalanı ise su zoruyla çözülmek üzere lavabo içine bırakıldı.
8(
şimdi:
canım kabak tatlısı istiyor.
ilk ölçüye göre yaparsam tam istediğim şahane lezzete ulaşıcam.
ama yine ilk ölçüye göre yaparsam (allahım çok mantıksız ama öyle, ne yapayım) tencere içinde mumyalanmış durumda olan birşey elde edicem.
ne yapmak gerek bilmiyorum.
korkuyorum!
acaba dedim, kabak cinsi mi bu manasız sonuca neden oldu.
bi sorayım dedim o yüzden.
kabağın iyisi kötüsü olur elbet biliyorum.
olur da,
yahu bu kadar farklı sonuçlara sebep olabilir mi kabak cinsi dediğimiz şey.
eğer öyleyse,
ben o manyak cins kabak yerine doğru cins kabak aldığımı nasıl anlıycam?
hı?

3 Aralık 2008 Çarşamba

hanım, karizmamı geri ver! (gerçek 5)

(gizli kamera görüntüleri evde olup biteni gözler önüne sermektedir. Hanım’da bariz bir karakter değişikliği vardır.)

-alper! Nereye?
-nası nereye? E çıkıyorum.
-olmaz!
-ne olmaz?
-olmaz, çıkamazsın! Çıktırtmam!
-bak şimdi endişelendim, hakikaten çıkmasam mı? iyi misin sen?
-gayet iyiyim, hatta hiç bu kadar iyi olmamıştım.
-yahu niye çıkamıyorum o zaman, anlamadım ki.
-kıskanıyorum, izin vermiyorum, trip yapıyorum, hatta ısrar edersen ben de gelirim.
-nası yaaa! Hakketten iyi misin sen?
-dur üstüme bişeyler giyeyim, ben de geliyorum. Yalnız biraz bekleticem, zira elbisemin kolunu hemen denk getiremiyorum. Tekini denk getiriyorum da, diğeri biraz zaman alıyor. böyle bir yerden sokar gibi yapıp, hoop öbür tarafa dolandırıp, hemen yanından geçirip... neyse işte....sonunda oluyor, bekle.
-cık cık cık.. kabus mu len bu. Bu ne yaa! Hanım sen iyi misin gerçekten? Ne oldu yahu!!!
-yok bişey olduğu alper. Gözüm açıldı birazcık diyebiliriz. Değiştim. Artık eskisi kadar hoşgörülü, serbest, kıskançlıktan uzak, serbest takılan ve takılmana müsaade eden bir kadın değilim ben. Ben de herkes gibi olmaya karar verdim. 10 yıllık evli çiftlerin standardı neyse, ben de öyle oluyorum artık. Sen de öyle olacaksın! Yoksa çığrından çıkacak bu iş, anladım ben onu!
-(yok yok cin girmiş buna. Hey allahım yalebbim, len ne oldu kadına) hanımcım, manımcım, kafayı mı yedin?
-alper uzatma! Ya beraber çıkıcaz, nereye gideceksen gidicez, ya da beraber evde kalıp tv seyredicez. Karar ver ona göre giyinicem üstümü. Ya girdili çıktılı dolambaçlı elbise, ya kedili tişort. Seç birini.
- eee.. o zaman.. kedili tişörtü alıyım ben. oturalım bari, bi ağırlık bastı üstüme zaten. Hevesim de kalmadı.
-yok bilakis.. Hevesin kursağında kaldı!!!
-(sus alper, cevap verme. Belli bişey olmuş buna. Ayın kaçı bugün yahu. Muayyen gün felan mıydı)
-ne mırıldanıyorsun?
-aaa!!! Ne oluyor yaaa..
-yaa.. alıştın tabi sen değil mi şimdiye kadar. Bi serbestlik, bi bağımsızlık. Karışan görüşen yok. Evli miyiz, ev arkadaşı mıyız belli değil. İstediğin saatte git, istediğin saatte gel. Kimlesin, nerdesin hesap verme. Tatile bile ayrı ayrı gittik de ses çıkartmadım ama...
-ama?
-devran değişti alper bey? Artık iş çıkışı evdesin, hafta sonları da ev işi falan.
-üüüfff... senin ev işlerine mi canın sıkıldı bugün? Çok dağınık da her yer, bi sürü şey çıkmış ortalığa?
-misafirlerim vardı.
-aaa.. kim? Tanıyor muyum?
-yok, tanımazsın.
-hmm.iyi. eh çıkamadık madem, gidip üstümü değiştireyim.
(yatak odası)
-höyy!! Bu resim ne be! Nerden gelmiş bu buraya? Du bakiym..aa...Who’mu? who......
Len? Ben bi tane who biliyorum ama.... Blog husu olmasın bu. Ama.. ama bu resim tarzı.. enteresan.. hmm.bi kokular alıyorum amaa...yok caaaanımm..
-Alpeeeerrrrrr!!!!! Nerde kaldın, ne yapıyorsun, nerdesin?
-üüüffffffffff.................
-hıh, burda mısın? Hadi gel dizi başlıyor?
- ne dizisi ?
-bilmiyorum, hiç izlemedim.
-eeehhh.. yeter ama yaa.. manyak mısın kadın, kontrol manyağı olmalar, hiç izlemediğin diziye kafayı takmalar. Bi birlik beraberlik takıntısı.
-yaaaa. Öyle mi alper bey?
-öyle.
-YOK ÖYLE!!!
-iyykk.. ee tamam karıcım, tamam tatlım, güzel gözlüm, nasıl istersen. E dur ben iki kadeh bişey getireyim içer sakinleşiriz.
-çay koy!
-fiski koysam.
-Alper ÇAY!

(tv karşısı)

-kim bu?
-ne bileyim ben, ilk defa izliyorum işte.
-aferim ama bak ne güzel yemekler yaptı. Sen hiç uğrama mutfağa!! Değiştir kanalı. Hah! Dur, bu kim?
-mutaassıp bacı.
-kiim?
-len ne biliyim ben, bi kadın işte sargılı bürgülü. Samanyolu bura. Ne izleyeceksin ki burda?
-değiştir. Geç geç geç.... dur!
-bu adamı da tanımıyorum, sen sormadan söyliyim dedim.
-yok ben bunu tanıyorum. Neyse sıkıldım, geç.
-üüffff.. inanır mısın ben de sıkıldım. he, bu arada, ne o yatak odasındaki tablo. Tablomu mu yaptırdın sen benim?
-beğendin mi?
-ehh.. nerden çıktı o. Who diye bi ressam mı tanıyorduk.
-sana sormalı? Bi düşün bakalım.
-kim canım o
-hmm. Tanıyorsun yani. İtiraf ettin yani.
-öf ülen! Yok tanımıyorum dedim ya. Hem ben nerden tanıycam, resmi alan gelen sensin.
-hıh! Tanımıyorsun demek. Peki. Yalnız benden sana bir hanım tavsiyesi, bundan sonra pepsi içtiğin yerlere dikkat et Alper. Söylemedi deme.
-pepsi mi! (hmm.. bişeyler biliyor bu. Bişeyler ima ediyor ama..) demem canım, demem!!! Hay dilim tutulsaydı da hiçbişey demeseydim zaten. Yatıyorum ben.
-iyi yat! Ha, alper, unutmadan söyliyim. Yarın işe gitmiyorsun.
-Neeee! Nasıl gitmiyorum ne demek gitmiyorum.
-gitmiyorsun. Zaten iki haftadır hastasın, ne işe ara verdin, ne eğlenceye..hem apartman kalorifer tesisatı bozuk, peteklerde hava var, vana problemli. Evde kal da tamirci mamirci çağır, evle ilgilen hem. Ütü de var!
-yok artık.
-gayetle var artık! Bundan sonra böyle.
-hanımım, manımım, hayatım, ömrüm... ne oldu len sana. Bak korkuyom artık. Kimsin len sen? Kim girdi hanımın içine...
-içimdeki esas kadın dışarı çıktı Alper. Misafirlerim vardı demiştim ya. Ondan sonra oldu. Sebebini anlayamadığım bir kısım değişiklikler hissediyorum kendimde.
-kimdi bu misafirler, bi anlat bakayım.
-tanımazsın ki. Bir grup kadın işte. Hepsi de çok hoş kadınlar. Hiç öylelerini tanımamışsındır sen.
-neden gelmişler?
-ay sana neee!!! SANA NE! Gelmişler işte. Şaşkın bir adamın peşindeki bir kadını arıyorlarmış, yolları buraya düşmüş.
-bak seeeen! Ya resim?
-onu da sana sormalı! Ne biçimlerde kimlere modellik yaptığından haberin vardır herhalde.
-töbe töbe....len kadın imana geldim he! Ne modelliği, ne yapması. İşim olmaz.
-yeter bırak! Ben öğrendim öğreneceğimi. Devran değişti alper. Şimdiye kadarki serbest yaşantın, özel hayatın değişti. Eski hanımı arama artık. Bundan sonra devir benim devrim. Sen şimdi git yat, yarın tamirat, ütü falan derken epey yorulacaksın.
-sen?
-ben iş çıkışı yeni arkadaşlarımla buluşurum belki. Yarın bi arkadaş uğrayacaktı bi takvim bırakmak için. sen ondan adres alır bildirirsin bana.
-takvim mi? ne takvimi.
- güççlü kadınlar derneği buğulu şarap kermesi hatıra takvimi
-(a ha!!! Güçlü kadın. Şarap. Takvim. Who. Tablo. Pepsi... bütün bunlar.... ulen? Yoksa? Tabi yaaa... evdeki dağınıklık, hatundaki değişiklik..a ha!!! Bunlar onlar!!)
-ne mırıldanıyorsun kendi kendine?
-ömrüm, ruhum, canım, hanım, manım... yok bişey. yatmaya gidiyorum ben. Yarında evdeyim tam istediğin gibi. Senin arkadaş da gelsin bakalım. Alırım ben onun ifades... ee şey.. adresini.. sen hiiiiçççç merak etme!

(tv karşısı, kadınlar topluluğu. Sessizlik..)

-iyk!
-öh!
-pfff..
-..
-eee?
-anladı
-yakaladı he.
-e ne yapaciz?
-yarın gidip kameraları toplamamız gerekiyordu?
-alper evde!
-eeee?
-kızlaaar! Bi fikrim var!
-ne?
-birinci projemiz, öyle ya da böyle, başarıyla sonuçlandı denebilir. Hanımla tanıştık, alper’in ev halini izledik. Doğru mu?
-doğruu.
-Evet belki tereyağından kıl çeker gibi bir başarıyla kameraları toplayıp olayı sonuçlandıramadık ama....
-ama?
-aması 2. sezon hikayesi hanımlar. Bu görev başarıyla sonuçlandı. Hanımı bulduk, tanıştık. Bırakalım kameralar fark edilene kadar kalsın orada. Sonrasını yine hep beraber planlarız.

Bu beraberlik ruhu olduktan sonra bizde,
Korksun erkek milleti, kurtulmaz elimizden kimse!!
Kafiyeye uygun oldu, devam edeyim o halde,
Teşekkürler sunalım, insin perde!!!!

İmza:
hem yazar hem şair
Yetenekte sınır tanımayan saklanbaç
Peeeehhh!!!!!

hanım, karizmamı geri ver (5)

-Gel otur bakiim şöyle
- Efendim ?
- Otur otur bir hele !
- Ben ... şeye,içeri bi maillerime bakıp gelseydim ?
- Bilgisayardan tabi !
- E yani !
- Bakmışken şeye de bak bari ! O kurtuluş günü müdür nedir ona da bir bak bakalım
- O ne be ?
- Üç temmuz mu , dört temmuz mu,bağımsızlık ilanı mı her neyse bir kadın var ya hani blogculardan !
- Sen nerden biliyorsun yahu ?
- Ha şimdi sen nerden biliyorsun olduk öyle mi ? Kapıma geldi bugün !
- Kapına mı ? Yani haliyle benim de kapıma. Yani bu kapıya ! Amanın !
- Amanın yaaa ! Hem yalnız da değildi ! Kermes Erkin sihirbaz grubu mu,buğulu şapırdaklar mı ne bi gruplarmış işte. Bana her şeyi anlattılar Alper efendi ! Yoksa Natif Alço mu demeliydim !
- Aaaaa ! Kod adı mı biliyor ! Her şeyi anlattılar mı ciddi ?
- Tabiiii. Daha doğrusu anlatmaya çalıştılar.
- Ne demek çalıştılar ?- O bi tane tane kesik kesik konuşmaya çalışan güzel bi kadın vardı !- Kesik kesik ?
- Doktormuş !
- Atalet ?
- Bu ne rezalet ?
- Yahu izah edeyim. Yaptım ama niye yaptım bi sor bakalım
- Alper bırak bu Şener Şen ayaklarını. Hem söyle bakiim,who kim ?
- Kim !
- Tamam işte bende onu dedim ! Kim ?
- Kiziroğlu Mustafaaaa bey
- Alpeeeeeeeer ! Kadın yağlıboya resmini yapmış ! Altında imzası var !
- Yağlıboya mı ? Zeytinyağlıboya mı ? Hafif olmuştur ha ! Canım çekti şimdi. Akşama yanına bir de salata yaparız !
- Adam çıldırtma beni ! Lafı karıştırıp durma. Sen bana “aman sen rahatsız olma diye içeride içiyorum puromu” demiyor muydun ?
- Demişmiyimdişimdir ?
- Diyorlar ki sen kendini öyle purolarla videoya çekip internetlerde felan ekmek aranıyormuşsun ?
- Puronun markası ?
- Efendim ?
- Hah. Demek ki yalan. Ahan da buyrun ! Bir puronun markası dahi söylenemiblögöböböh !
- Ama bak terlik ağzına purodan daha iyi oldu hayatım !
- Löbürr
- Aaaaa yuttu !
- Yok yutmak sorun değil gene bir şekilde gidiyor da,çıkarmak dert olacak sanırsam !
- Alper !
- Hayatımın gonca gülü. Söyle canım !
- Adam yağcılık yapıp durma. Bu dediklerimden sonra aynı evde kalamayız
- Eh. Piki . Seni çok özleyeceğim karıcığım . Giderken kapıyı da çek. Yolun açık olsun. Yıldızın parlasın
- Len manyak ! Ben niye gideyim. Haltları yiyen sensin !
- Olduuuu ! Hem halt yiyeyim,hem gideyim ! Bu kadar uğraşı....
- Alpeeeeeeeeeer !
- Adımı ne güzel söylüyobuluhğubundah !
- Bak öbür tekini de ne güzel yuttun terliğin. Kışın sıcak tutar hem
- Ama çıkmıyo ki karısı ?




tanıdık mı geldi? yok caaanımmm....
8)))
aaa!!! tesadüfe bak!
alperle aynı sonu yazmışız.
e bu kadarına da pes yani.
kalp kalbe karşı derler ama...
vallahi hayret 8P
şaştım da kaldım!!!

2 Aralık 2008 Salı

hanım, karizmamı geri ver! (4)

(birkaç saat sonra Alper’in evinde. Tüm el işleri, hediyelikler eve dağılmış durumdadır. Kahveler, şaraplar eşliğinde süren sohbet sık sık coşkun kahkahalarla bölünmektedir)
-hahahahaaaaaa.....
-olacak iş değil canım, hi hi hi.....
-doğru söylüyorum hanımlar. Yani bu anlattıklarım gerçek. Ah siz bilmezsiniz tabi benim kocamı. Bi tanısanız Alper’i.
-yaaa..yaaa... kısmet işte. Bigün inşallah.
-tabi tabi. Siz şu aradığınız kadını bi bulun da, onun alperle ilgili olan planları artık benim kontrolümde. Görsün bakalım alper bey, hanım artık eski hanım mı!!!
-çok kanım kaynadı benim sana-sen desem olur değil mi, şu üstündeki kedili tişort mesela. çıtırıma benziyor. ay nasıl sevdim seni.
-İnanın benim de sizlere kanım kaynadı birden. Hayret. İlk kez görüşüyoruz ama, inanır mısınız sanki yıllardır beni de alper’i de tanıyormuşsunuz gibi hissettim.
-xx..farkı..altıncı his..
-bilemiyorum. Ben de böyle birden her şeyi anlatıverdim size ama. Şarabı mı fazla kaçırdım nedir, hahaha. Durun şu resme de tekrar bakayım. Yalnız bunu bana hediye etmeniz ne kadar iyi oldu biliyor musunuz. Alperin eve gece kaçta geldiğinin hiç önemi kalmadı artık. Alır bunu asarım yatak odama. Oohhh.. hem bu alperden daha mı yakışıklı ne. Hahayy
-aa. Ne güzel fikir, benim özgür ruhlu’nun da bir portresini yapayım. aman şey, yaptırayım ben en iyisi. O da çoğunlukla uzaklarda. Hem de daha genç halini mi yaptırsam?
-çıtır..olsun..geç kalmayanım..erkeğin..çıtırı..iyidir..
-doğru söyledin ataletim. Kızlar, erkeklerin çıtır versiyonları için tablo isteyen bana sipariş etsin. Ben yapar, aman yaptırırım sizin için.
-bana da anlayışlı bir sevdicek yaptır Fundacım. Eski sevdicek gibi olmayan, özenli biri olsun.
-yaptırmam mı dolfinim. Sen iste yeter.
-sizin de evi çok dağıttık. Böyle her köşede bi el işiydi, resimdi, fotoğraftı, şaraptı, kadehti, falan derken... kusura bakmayın artık.
-yoo..hiç kusur değil. Üstelik çok da beğendim. Hiçbirine itirazım yok. Hepsi kalabilir. Ee.. ben müsaadenizle bi tuvalete gidip geleyim. Pardon.
-tabi tabi.....

-pişt..kızlar. hazır tuvalete gitmişken. Şu malzemelerin yerini, durumunu bi kontrol edin bakayım. Kameralar uygun yerde mi, uygun açıda mı? tablodakine özellikle dikkat edin, fark edilmesin.
-üçüm temmuzum...geckalmayanım..sizin çantalarda..ne şahaneymiş..içinden bi alper çıkmadı..gizli kamera da..kurduk sayenizde..her yere..akşam..izleyelim bakalım..alperim natifim..bildiğimiz gibi miymiş.. hişt. Geliyor..

-ee. Nerde kalmıştık?
-biz artık müsaade isteyecektik.
-aaa..neden ama. Ne güzel oturuyorduk.
-yok yok. Kermes işleri de aksadı biraz, bu kocanızın da peşindeki kadını yakalayacağız diye. Biraz gidip iş yapalım. Sizi de tanıdık çok memnun olduk.
-ben memnun oldum aslında. Yani, alper’in bi haltlar karıştırdığını da öğrenmiş oldum sayenizde ama. neden bi böyle şen şakrak hallerdeyim onu da bilmiyorum.
-olur öyle bazen. Bi saçma durgunluk, bi saçma keyif. Bizim grup alışık öyle daldan dala zıplamalara. takılmayız biz, nedenini kurcalamayız fazla.
-ne güzel. İmrendim gerçekten.
-kızlar..uzatmadan..artık kaçalım.. ee..tanıştığımıza..memnun olduk..
-evet memnun olduk . hem alper bey hakkında verdiğiniz bilgiler de sanıyoruz ki bu kadını bulmamızda işimize yarayacak. Yani nihayetinde kadın kocanızla ilgileniyor. Herhalde bir şekilde yakalarız onu.
-bir de size bir hediyemiz olacak.
-aa.. ne hediyesi?
- güççlü kadınlar..derneği..buğulu şarap..kermesi..hatıra takvimi..yarın uğrayıp..bırakır..bir arkadaş..
-çok memnun olurum.
-hoşçakalın.
-Güle güle.

-oohhh.. bitti bu iş kızlar. Akşam gizli kamera görüntülerini izledikten sonra, yarın da takvim bırakma bahanesiyle gidip, kameraları toparlarsak, tereyağından kıl çeker gibi halletmiş olucaz.
-kızlar..gerçekten..şu an..durum..olup biteni..gururla izleyen..şaşkın atalet.
-hahahhahaaaa......
-hadi arkadaşlar, gidiyoruz. Akşam tv’de süper bi film var, kaçırmayalım: alpernatif sorguda! Hahayyyy...

1 Aralık 2008 Pazartesi

hanım, karizmamı geri ver! (3)

(Bir süre sonra.. Ankara’da bir apartman önü. Apartman çevresinde kalabalık bir kadın topluluğu.)
Oya: işte burası. Verdiği adres bu.
Dolfin: burası he? Hahahaa.. tam karşıdaki pepsi’ciden belli zaten. Adam dükkanın kepengini altından yaptırmış. Artık ne kadar kazandıysa?
Atalet: alperim..natifim..kork bu kızlardan..demiştim.
Geckalmadimki: arkadaşlarım son bi bakın resme, düzeltilecek bir yer var mı?
Who: imzası düzelecek galiba. Who yazıyor ya orda?
Saklambaç: kimcim yahu kaç kere söyliycez, sen yapmışsın işte bu resmi. Öyle anlatıcaz kadına. Kocanın aşığı var hesabı. Delil yani. Bi de biraz iftira atmak zorunda kalıcaz sana ama darılmaca yok.
Who: e peki sonunda alper benim olacak mı?
Dolfin: hey allahım yaaa!!!! Ulen taktı bu kafayı he!
Jido: o değil de, bıradırı da mı çağırsaydık kermese?
Ece: kermes diyince aklıma bi anı geldi, onu anlatayım bi ara kızlar.
Simurg: pencereye bi resim zumlayıp çektim ama bi de panaromik alayım diyorum.
Geckalmadimki: arkadaşlarım, hadi hazırsak başlayalım artık. Üçtemmuzum, geliyor musun benimle.
Üç temmuz: geldim fundacım. Ataletcim sen de gel. Buğu şarap falan diyince sen iyi konuşursun. Hem gugıl bilgileri de sende.
Atalet: haydi o zaman..vakit..tamam.

(Apartmanın bir katı, bir kapının önü)
-zıırrrr..zııırrrrr..tok tok tok....
-buyrun?
-merhaba hanımefendi. Kusura bakmayın rahatsız ettik. Şu yağlıboya tabloda gördüğünüz şahsı tanıyor musunuz acaba?
-aa!! E alper bu. A ah? Nası?
-eşiniz mi?
-eeeee.. yaaanii....
-Yani? Ha.. öyle yani.....
-bi sorun mu var?
-bikaç sorum var...şimdi hanımefendi lafa aniden girmek gibi olacak ama. Biz aslında bu resmi düşüren kadını arıyoruz.
-düşüren derken?
-apartmanın karşısındaki pepsi’ciden çıkarken gördük onu. Ama belli ki acelesi vardı, bizi fark etmediği gibi, taksiye binerken aceleden tabloyu da düşürdü. Hemen koşup tabloyu aldık, pepsi’ciye sorduk ama o, kadını pek tanımadığını söyledi.Her gün gelip, bu apartmanın karşısında oturup bu yağlıboya tabloyu çalışıyormuş. Benim olacaksın benim olacaksın diye söylendiğini duymuş pepsici sadece. Bugün ise tabloyu bitirip, koşa koşa bir kasa pepsi alıp, aceleyle taksiye atlayıp gitmiş.
-nereye?
-bilemiyoruz hanımefendi. Ama pepsici resmi görünce hemen tanıdı. En iyi müşterim bu diye resmi satın almaya çalıştı hatta. dükkana asacakmış. Ciddi de para teklif etti ama.... vermedik tabi. Neyse, sonra buraya yönlendirdi bizi.
-Allah allaaaah.. evet bu resimdeki adam benim kocam. Ama anlamadım ben, siz kadını niye kovalıyordunuz.
-bayan..biz..güççlü kadınlar..derneği..buğulu şarap..kermesi..organizasyon..kurulu..üyesiyiz.. bahsi geçen..kadın..derneğe..yakın zamanda üye olup..önce bir takım..gizemli..tavırlarla..bir kısım espriler..şakalarla..bizleri..kendine alıştırıp..sonra da..bir miktar...eee. neyse detaya gerek yok. Yani kadını.. bulmamız gerek. Şart..‘Kim’.. bu kadın..biz..ciddi bir derneğiz..iz sürdük..Hakkında.. bildiğimiz tek şey..yeşil gözlü..bir sevgilisi..olduğu..ve sonunda onu..kaçırma planı..yaptığı..
-pek birşey anlamadım ama. Bu resimdeki adam alper, benim kanuni yollardan kocam. Gerçi kendisi biraz daha kel burada resmedilenden ama. Neyse, 3-5 tel kılın hesabı olmaz artık. alper yani, gözler, dövme, iyi bi çalışma olmuş üstelik.
-hi hi.. sahi mi. beğendiniz mi?
-nasıl?
-hhşştt..geckalmayanım!!...ee..yani.. geckalmayalım..diyorum..biz kermes çalıştayına.. yetişmek..zorundayız. Aşağıda..dernek üyeleri..bekliyor..üçüm..temmuzum..devam et..
-hanımefendicim kısa keselim, aldığımız duyum bu kadının bu beyle yani kocanız ile ilgili planları olduğu ve ayıptır söylemesi onu bazı uygunsuz biçimlerde de resmettiği. Tabi bizim için önemli olan kadına ulaşmak, yoksa özel hayat bizi ilgilendirmez de..eh. koca sizin olunca sizi ilgilendirir tabi.
-tabi yaa, hem o resimler hakkında en doğru yorumu siz yapabilirsiniz. Yani benim de resim bilgim bir yere kadar.
-eh alper! Eh alper!!!! Bu kaçıncı!!!! Herkese mavi boncuk, her kaleye gol girişimi... biliyordum ben bunun her türlü sanal ve banal ortamda cirit attığını ama. Bu kadar da beklemiyordum. Her gece tıkır tıkır klavye başında. Ağzında bi puro. Kendi kendine konuşmalar, elde gitar şarkılar söylemeler...ben odaya girince hemen bozulmalar..son zamanlarda eski albümleri, resimleri falan da karıştırmaya başlayınca bi tuhaflık var demiştim ama. Sarhoşluğuna veriyordum. Demek sevgilisi varmış ha!
-erkek milleti..kromozomları bozuk.
-nasıl?
-xyler..diyorum..anlatırım sonra.
-üüfff. Bak canım sıkıldı. Sizler de kapıda kaldınız, içeri buyursaydınız.
-yok yok rahatsız etmeyelim sizi de böyle çat kapı. Hem aşağıda arkadaşlar bekliyor.
-rahatsızlık olur mu, lütfen buyurun. Onları da çağırın. Madem konu Alper’e dayanıyor, benim de söyleyeceklerim var. detaylı konuşmak isterim.
-eh iyi madem. Ben haber verip de geleyim.
-tabi, buyrun siz içeri.

( devam edecek..ay inşallah 8) )