4 Aralık 2008 Perşembe

kabak tatlısı sorunsalı

Yapması en kolay tatlılardan biri olan (yani. öyle görünüyor.) kabak tatlısı, bir de pek sevdiğim bir tatlı olması sebebiyle ayrı bir öneme sahiptir gözümde.
Düşünün, hem çok severim, hem yapması kolay.
(Kendime ara not: kabak tatlısı kabağı da meyve değildir de sebzedir değil mi? o halde sebzeden yapılan diğer tatlılar nelerdir bi araştır. Bakarsın onları da seviyorumdur)
madem öyle bir kabak tatlısı yapayım dedim.
Kabağı aldık. Pazarcı 750 gr dedi. Dilimlenmiş pişirilmeye hazır hale getirilmiş şahane kabak.
eve geldik.
Önce sel ile anlaşmazlığa düştük.
Ben annemin yaptığı kabak tatlısını seviyorum, o babamın.
Fark ne?
Tadı!
Annemin kabak tatlısı tatlı. Hafif karamelize olmuş dibiyle, yemeğe doyulmaz. Ne ağda, ne haşlama.
Babam daha az tatlı sevdiği için, onun müdahale ettiği kabak tatlısı ise, hafif tatlı, yumuşak bir kıvamda.
Ben tatlıyı annemin sevdiği gibi seviyorum.
Sel babamın sevdiği gibi.

Şimdi,
Kabak tatlısı yapıcaz ya, bir arayıp sorayım dedim, ne ka şeker koyaciz buna. zaten yapılacak tek şey o. Başka bir iş gerektirmiyor şahane tatlı. şeker koy, pişir.
Dedim bi annemi arıyım.
Sel dedi babanı ara.
Annemi,
Babanı...
Derken sel babamı aradı.
Dedi büle büle. Büleyken büle.
Babamla konuştuk, sonra o anneme yönlendirdi, annemle konuştuk. (zira babamda aslında ne kadar şeker konulduğu bilgisi yok, annemin koyduğu şekerin yarısının konulması gerektiği bilgisi var)
Neyse,
Biraz annemden biraz babamdan.. (Fakat anneminkine epeyce yakın bir ölçüde) döktüm şekeri üstüne.
Bekledi biraz sulandı.
Sonra ocağa.
Pişti.
Hem ne pişmek.
Süper.
Tam ağzıma layık.
Üstelik sel de beğendi. (yalan söylemediyse...)
Bayıla bayıla yedik ayıptır söylemesi.
Elimize sağlık.
Sonra,
Geçenlerde yine bir kabak tatlısı yapasım geldi benim.
E daha önce de layıkıyla yapıp becermişim madem. Alıp bir kabak yapalım dedim.
Aldık.
Aynı ölçü de, aynı biçimde pişirdim ben onu.
Sonuç:
Kabak esanslı ağda!
Rezil.
Tadının nasıl olduğunu anlamak için önce bir zahmet tenceredeki taşlaşmış ağda içinden çıkartabilmek gerekti.
Bir kısmı çıktı, tadına bakıldı. E fena da değilmiş yav dendi. %70lik bir kısmı ise tencerenin dibinde koruma kalkanı oluşturmuş biçimde duran ağdanın içinden çıkartılamadı.
ne kadar zorladıysam da, ne ağda bıraktı kabak dilimlerini, ne tencere.
zaten şöyle ifade edeyim:
tencere dibindeki şeffaf kısıma çatalın arkasıyla vurunca tak tak diye ses çıkıyordu. kimi kabak dilimleri bu 'şey'in içindeydi.
hayret içindeyim.
aynı ölçüde kabak almıştık.
aynı bardakla ve aynı sayıda şeker dökmüştüm. döktüğüm şeker de aynı kavanozun içindeki aynı şekerdi.
nası yaaa.....
kabak tatlısı hakkında bütün bildiklerim (ki sadece bir sefer yapıp, becermiş olmanın getirdiği tecrübecikti) yerle yeksan oldu.
tencereden kurtarabildiğimiz üç beş parça pinçik kısmı ağzımıza attık.
kalanı ise su zoruyla çözülmek üzere lavabo içine bırakıldı.
8(
şimdi:
canım kabak tatlısı istiyor.
ilk ölçüye göre yaparsam tam istediğim şahane lezzete ulaşıcam.
ama yine ilk ölçüye göre yaparsam (allahım çok mantıksız ama öyle, ne yapayım) tencere içinde mumyalanmış durumda olan birşey elde edicem.
ne yapmak gerek bilmiyorum.
korkuyorum!
acaba dedim, kabak cinsi mi bu manasız sonuca neden oldu.
bi sorayım dedim o yüzden.
kabağın iyisi kötüsü olur elbet biliyorum.
olur da,
yahu bu kadar farklı sonuçlara sebep olabilir mi kabak cinsi dediğimiz şey.
eğer öyleyse,
ben o manyak cins kabak yerine doğru cins kabak aldığımı nasıl anlıycam?
hı?