3 Eylül 2008 Çarşamba

bu ne be, ne bu be, bu ne!!!

sıkıldım ben.
ay öyle böyle değil ama çok.
işim yok.
zaten olsa da yapasım yok.
öyle soğudum yani işten güçten.
hayır zaten yaptığım işe ruhumu veriyor değilim ki anacım, niye sevineyim iş var diye.
sevmediğim şey.
ama düşünün, yine bile işsizlikten sıkıldım.
zaten gideyim bi çay alayım, bi kahve içeyim de diyemiyorum.
e malum insan bünyesinde sıvı alımı sınırlandığında.....
ay yani tuvalete de gitmiyorum.
he, gidip bi aynaya falan bakıp, zaten çıkmayan rujumu tazeliyorum arada ama..
yetmiyor.
yaş günüm için yan masamdaki kızlar çiçek almışlar sağolsunlar.
saksı çiçeği.
sabah bi gidip karton bardağa su alıyorum, onu suluyorum.
eee...
başka niye gidicem ben mutfağa?
otur otur otur otur....
bak yazarken bile üst üste gıcık geliyor insana.
bi de yaptığını düşün!
sıkıldım.
öyle çok anlık bişey de değil ha,
eni konu bu şirketten sıkıldım zaten.
yakın çalıştığım insanları sevmesem daha duracak gibi değilim.
ama seviyorum.
aksiliğe bak!
hayır bi de ben iş hayatına profesyonel yaklaşan biri de değilim ki.
illa sevicem, sevilicem.
e burada da bu var.
istifa edemiyorum.
ama maddi manevi tatminsizlik duyuyorum.
üff..
ramazan da üstüne tuz biber zaten.
sahura da kalkmamışız ki.
bi gözümü açtım.
daha doğrusu açtık.
nasıl bir denk geldiyse sel ve ben aynı anda gözümüzü açtık.
bir anda, havanın aydınlandığını fark etmemle birlik, yüzümde bir dehşet ifadesi dolaştı galiba.
sel:
-evet, kalkmamışız, dedi.
yaaaaa... diye mızırdadım.
ama taze pide, leziz tulum, reçeller, zeytinler....
yarın yeriz dedi.
üüfff...
uyudum çaresiz.
sabah kalkamadım.
zaten kahvaltı faslı yok diye geç kalkıyoruz.
iyice geciktim.
saçlarımı beğenmedim, sonunda toplanabilir boyda olanları en tepede topladım.
makyajımı sevmedim. niye sürdüm bu kahve farı?
kahve ince bir pantolon, beyaz askılı tişort.
kahverengi uzun kolye.
kahve küpeler.
altına beyaz spor ayakkabı.
giyemem topuklu ayakkabı bu psikolojiyle dedim Sel'e.
sanki onu çok ilgilendiriyor ne giydiğim.
çıktık evden.
zaten geç kalmışım.
arabaya binerken hatırladım:
-ya bunun da alarmı mı bozuldu anahtarı mı bozuldu anlamadım ki.. kapatırken ciyuv ciyuv ötmeye başlıyor.
iki gün oldu aynı şey.
iş yerinde arabayı park edip indim.
kapıyı kapatıp, anahtarın kapatma düğmesine bastım.
kapanmadı.
kapıyı tekrar açıp, tekrar kapatıp, tekrar bastım düğmeye.
nafile.
e bu kapı açık mı kalacak?
bi daha denedim.
o ne?
ciyuv ciyuv ciyuv ciyuv....
ay kabus.
susmuyor da lanet şey.
en nefret ettiğim seslerden biri.
daha arabayı alırken demedim mi ben şunun alarmını bozalım, çıkartalım bişey yapalım diye..
üf ki ne üf.
aç kapa, aç kapa falan derken sustu salak alet.
ne süper bir başlangıç güne.
neyse,
bugün de olursa öğlen gelip alayım dedi sel.
sabah korkarak bastım düğmeye.
piyuvp.
hah kapandı.
kapandığından eminim de ses tam öyle olmayabilir.
neyse.
9-12 geçti
13-18 daha eziyetli.
bir de saçma sapan bir iş bulaştı üstüme.
işim değil,
bilgim yok,
sorumlusu değilim.
yardımcı olma adına üstüme kaldı.
bi de mızır mızır sorunlar, eften püften aksilikler çıkıyor mu?
ayyyhhh....
bayilazayim.
kitabım masamın üstünde yatıyor öylece.
ay ne var onu okusam!
3 saat var daha çıkmama.
ne saçma bi gün yaa.
ne saçma.
ne bu yaa!!!